Bu hafta yazımızda sizler için Kanadalı yazar Margaret Eleanor Atwood’un ünlü eseri olan “Damızlık Kızın Öyküsü” kitabını seçtik.Öncelikle sizlere biraz Margaret Atwood’tan bahsetmek istiyoruz.
Margaret Eleanor Atwood 1939 doğumlu Кanadalı yazar, şair, eleştirmen, deneme türünde eserler veren bir feministtir. Atwood yazmaya altı yaşında başlamıştır ve 16 yaşına geldiğinde profesyonel olarak yazmak istediğinin farkına varmıştır. 1957 yılında Toronto Üniversite’ne bağlı olan Victoria Üniversitesi’ne başlamıştır. 1961 yılında onur derecesiyle Sanat Bölümünden ve ikinci branş olarak da Psikoloji ve Fransızca bölümlerinden mezun olmuştur.
Yakın tarihin en saygı duyulan kurmaca yazarları arasında gösterilir. Yazar Atwood, edebiyat alanında son derece önemli olan Arthur C. Clarke ve Prince of Asturias edebiyat ödüllerini kazanmıştır. Aynı zamanda Amerikanın en prestijli edebiyat ödülü olan Booker Ödülleri listesinde yer almış, bir ödül kazanmıştır. Daha çok roman yazarı olarak tanınanan Margaret Atwood, aynı zamanda günümüze kadar 15 tane şiir kitabı yayınlamış ve bu alanda da ödül sahibi olmuştur. Şiirlerini gençliğinde ilgi duyduğu efsane ve peri masallarından esinlenerek yazmıştır. Atwood aynı zamanda amerikada yayınlanan birçok dergide de hikâyeler yazmıştır.
Yazar Margaret Atwood bugünde bahsedeceğimiz “Damızlık Kızın Öyküsü” kitabını 1980'lerdeki siyasal ve sosyal olaylardan esinlenerek yazdığını söyler, "spekülatif kurgunun gerçeğe dönüşebileceğini" vurgular.
Yazar Atwood kitabı yazma sürecini şu sözlerle anlatmıştır. “Kitabı yazmaya 1984 baharında başladım. O dönemde Batı Berlin’de yaşıyordum, Berlin Duvarı halen ayaktaydı. Kitabın adı ilk başta The Handmaid’s Tale (Damızlık Kızın Öyküsü) değil, "Offred"di. İsminin ne zaman değiştiğini günlüğüme not etmişim. 3 Ocak 1985’te, neredeyse 150 sayfası yazılmışken.” Ve şöyle devam etmiştir. “Damızlık Kızın Öyküsü sıklıkla “feminist distopya” olarak anılıyor. Ancak bu terimin doğruluğu tartışılabilir. Tam anlamıyla feminist bir distopyada, tüm erkeklerin kadınlardan daha fazla haklara sahip olması gerekir. Toplum iki katmandan oluşmalıdır: Hakim erkek sınıf ve toplumun dibindeki kadınlar. Oysa Gilead(Giliıd) da pek çok diktatörlük gibi, piramit şeklinde yapılanmış bir hiyerarşiye sahip. Piramidin tepesinde, hem erkek hem de kadın bulmak mümkün; hiyearşinin üstlerine çıkıldıkça erkekler kadınlardan daha fazla yer kaplasa da. Piramidin dibinde de yine hem erkeklere hem de kadınlara rastlamak mümküm. “Damızlık kızlar” ise, bu alt sınıflar içinde bir tür parya konumuna sahip. Doğurganlığa sahip olmak onlara özel bir statü veriyor. Belli özellikleri ile diğerlerinden ayrılan kölelere benzetilebilirler. Rejim katı bir Püritan ahlak kisvesi altında kurulduğundan, bu kadınlar bir zevk nesnesi olarak değil, işlevsel aracılar olarak görülüyorlar.”
Margaret Atwood kitabı yazarken aklındaki üç şeyi şu şekilde anlatır. ”Birincisi, distopya edebiyatına duyduğum ilgiydi. Gençliğimde Orwell’in 1984’ünü, Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sını ve Bradbury’nin Fahrenheit 451’ini okuyarak başlamış ve Harward’daki yüksek lisans eğitimim boyunca devam etmişti bu ilgi. İkincisi, yine Harward’daki dönemimde yoğunlaştığım 17. ve 18. Yüzyıl çalışmalarıydı. Benim atalarımdan pek çoğu da bu dönemlerde yaşamıştı. Üçüncü unsur, benim gibi 1939’da, II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden birkaç ay sonra doğan biri için hiç şaşırtıcı değil: Diktatörlüğün yapısına ve nasıl işlediğine dair bir merak.”
Yazar Margaret Atwood’un sözleri, Damızlık Kızın Öyküsü’nün Folio Society’den çıkan illüstrasyonlu özel edisyonu için yazdığı giriş metninden alınmıştır.
Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bir distopya, ancak onu distopya olmaktan çıkarıp gerçeğe bir adım daha yaklaşmasını sağlayan birkaç özelliği var. Romanın ana zamanını oluşturan “şimdi”den önce kahramanın ailesiyle birlikte “normal” hayat sürdüğü anlatılıyor. Yazarın kurduğu distopik dünyanın adım adım değişiklerle meydana gelmiş olduğu düşüncesi ve tarih belirtilmemiş olsa da, bir tür günce biçiminde yazılmasından dolayı okuyucu kahramanla empati kurup onun gözünden distopyanın korkunçluğunu en yalın haliyle görebiliyor. Geçmişte kalan “normal” hayat, anlatıcı kadın “Fredinki” nin zihninden zaman zaman geri dönüşlerle aktarılıyor. Bu geri dönüşler okuyucuyu şimdinin ağırlığına ikna ediyor. Fredinki, yeni kurulan düzende kocasının, kızının, annesinin yaşayıp yaşamadıklarını, nerde olduklarını bilmez, eğer yaşıyorlarsa onun yapacağı bir hata yüzünden ölebilecekleri korkusunu hep taşır. Ülkede sistem değiştiğinde üçü –Fredinki, kızı ve kocası– bir kaçış planı yapmış, korku içinde evlerini terk edip sınıra doğru yola çıkmışlar, ancak başarılı olamamışlardır. Fredinki, yeni sistemde kurulan hiyerarşinin bir parçası olarak çocuk doğurmak üzere komutanlara tahsis edilen “damızlık kız” olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder