18 Mayıs 2019 Cumartesi

Beyaz Gemi

Bu hafta yazımızda sizler için ünlü Kırgız edebiyatçı Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi adlı kitabını seçtik. Öncelikle sizlere biraz Cengiz Aytmatov’dan bahsetmek isityoruz.

Cengiz Aytmatov, 1928-2008 yılları arasında yaşamış Kırgız edebiyatçı, gazeteci ve diplomattır. dünyasının ünlü yazarlarındandır. Dünya edebiyatında tartışılmaz bir yere sahip kitaplarıyla Doğu kültür zenginliğini bütün dünyaya tanıtmıştır.

Yazar Aytmatov, yazmaya 1950’li yıllardan bir gazetede başlamıştır. 50’li yıllardan sonra giderek üne kavuşmuş ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği’ne üye olmuştur. Eserleri yüz elliyi(150’yi) aşkın dile tercüme edilen Aytmatov uzun yıllar Sovyetler Birliği’nde ve Rusya’da Kırgızistan Cumhuriyetini temsil etmiştir. 

Ünlü Yazar Aytmatov eserlerinde yaşadığı Kırgız toplumunun kültüründen etkilenmiş, mitlere, efsanelere, halk hikayelerine göndermeler yapmıştır. 

Ünlü Yazar Aytmatov yazdığı “Büyük Gemi” romanında küçük bir çocuğun gözünden dönemin Sovyet yönetimine eleştirel bir yaklaşım getirdiği görülmektedir. Romanın kahramanlarından Mümin Dede gelenekçiliğin temsilcisi iken damadı Orozkul ise yozlaşmanın çarpıcı bir örneğini oluşturur. Aytmatov, kitabında Sovyet döneminin sıkıntı, ümit, ve beklentilerini yansıtır. Roman, annesi ve babası ayrılınca dedesi tarafından büyütülen bir çocuğun gözünden dünyayı anlatmaktadır. Aytmatov, “Beyaz Gemi”de, ismi eserde geçmeyen çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmuştur. Yazara göre çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Çocukluk kişinin dilini öğrenmeye ve çevresindeki insanlarla, tabiatla ve özellikle kültürle bağlarını hissetmeye başladığı dönemdir. Yazar Cengiz Aytmatov, “Beyaz Gemi” eserinde Kırgız toplumunun destan, efsane ve masallarına göndermeler yapmıştır. Geçmişi temsil eden ve masal anlatan “Mümin Dede” karakteri ile geleceği temsil eden ve hem efsanevî hem de destansı bir mücadele veren çocuk arasında dramatik bir ilişki kurarak insana özgü duygu ve düşünceleri kendine has yorumlar getirmiştir. Romanda dedesinin anlattığı masallarla büyüyen çocuğun hayal dünyası çok zengindir. Dedesinin yaptığı havuzda yüzen çocuk balık olmayı istemekte ve böylece Issık Göl'ündeki Beyaz Gemiye ve hayallerindeki babasına kavuşacağı günü düşlemektedir.














11 Mayıs 2019 Cumartesi

Mülksüzler

Bu hafta yazımızda sizler için Amerikalı yazar Ursula Le Guin’in Mülksüzler adlı kitabını seçtik. Öncelikle sizlere biraz Ursula Le Guin’den bahsetmek istiyoruz.

Ursula Le Guin bilimkurgu ve fantastik roman türlerinin en önemli yazarlarından kabul edilmiştir. Le Guin, spekülatif kurmaca, gerçekçi kurmaca, kurmaca olmayan, senaryo, libretto, deneme, şiir, konuşmalar, çeviriler, edebi eleştiriler ve çocuk edebiyatı yazmış bir Amerikalı yazardır. Yazar Le Guin’e dünya çapında başarı getiren ve yazarı bilimkurgu dünyasının en önemli yazarları arasına sokan eseri 1970’te basılan romanı Karanlığın Sol Eli olmuştur.
Yazar Ursula Le Guin’i bugün konuştuğumuz romanı Mülksüzleri yazmaya iten ise, romanın yazıldığı dönem olan 1968 kuşağının, geçtiğimiz yüzyılda sisteme karşı eleştirel yaklaşımların en çok gündemde olduğu, entellektüel çevrelerin konvansiyonel toplum mekanizmalarına karşı en fazla eleştirel fikir üretilen dönemlerden biri olmasıdır.

Mülksüzler, Ursula Le Guin tarafından 1974'te yazılmış ütopik bir bilimkurgu romanıdır.
Mülksüzler adlı kitap birbirine karşıt iki gezegen olan Anarres ve Urras'ta kurgulanmaktadır. Anarres'te karşılıklı yardımlaşmaya dayalı bir anarşist toplum, Urras'ta ise kapitalist düzenin benzeri bir toplum hüküm sürmektedir.
 Le Guin, Mülksüzler kitabı için,
“Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. İsimlerini toplumlarının kurucusu olan Odo'dan alıyorlar. Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor ya da yalnızca dolaylı olarak katılıyor. Çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
Odoculuk kitapta anarşizmdir. Le Guin kitapta yer verdiği şekliyle anarşizmi “Sağı solu bombalamak anlamında değil, kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunu yıldırıcılık olarak tanımlar.

Mülksüzler kitabının hikayesi Shevek adlı bir Anarresli'nin Urras'a gidişiyle başlamıştır.
Le Guin, Mülksüzler için "çözümlenmemiş ütopya" ifadesini kullanmıştır. Bunun en önemli nedeni, romanın, bir ütopyadaki ideal toplum veya ideal yaşam resmini yaratmaması olduğunu düşünmesidir. Kitapta Anarres kurak, verimsiz ve zor yaşam koşulları sunan bir dünyadır. Urras da aksine verimli toprakları olan ve kolay yaşama olanakları sağlayan bir dünyadır. Ancak burada da kapitalist ve totaliter bir rejim süregelmiştir. Ayrıca Mülksüzler kitabında Anarres'de Shevek'in bilimsel merakı sonucunda keşfettiği bir teorinin yayımlanması, Urraslılar'ın işine yarayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Shevek'in, kitabın sonunda öğrenildiği üzere, Urras'a gitme nedenlerinden biri de budur. Bu bağlamda Ursula Le Guin Mülksüzler kitabında ne anarşist bir ütopyadan ne de devletçi bir ütopyadan bahsetmemiştir.




4 Mayıs 2019 Cumartesi

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Bu hafta yazımızda sizler için Rus edebiyatının önemli yazarlarından olan Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı seçtik.
Öncelikle sizlere biraz Grigoriy Petrov’dan bahsetmek istiyoruz.

Yüzyıl başında Rusya’nın en tanınmış, en çok okunan halk yazarlarından ve din adamlarından birisidir. Rejim karşıtı görüşü nedeniyle kiliseden kovulduktan sonra kendisini tamamen yazarlığa vermiştir. Gazeteci ve hatip olarak kitleleri etkilemeyi sürdürmüştür. Grigoriy Petrov Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. Petrov , Eski Yugoslavya Krallığı’nda geçirdiği son yıllarında pek çok eser kaleme almış, konferanslar vermiştir. Petrov’un eserleri, Sovyet döneminde ülkesinde yasaklanmıştır ancak Bulgaristan’da ve o yıllarda yeni kurulan Türkiye’de etkili olmuş, devrin aydınlarını etkilemiştir. 
Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı, Türkçede en çok okunan yabancı eserler arasına girmiştir.
Petrov’un kitaplarının başarısı Türkiye’ye göç eden Bulgaristan Türkleri yoluyla Türkiye’ye ulaşmıştır. 1928'de 3 ayrı kitabı Bulgarcadan Türkçeye çevrilip basılmıştır. Özellikle Ali Haydar Taner’in çevirisi ile yayımlanan Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı yapıtı, Türkiye’deki aydınların dikkatini çekmiştir. Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserinin içindeki fikirler ülkede uygulanması gereken bir eğitim ve kalkınma modeli olarak görülmüştür.

1928’den 2008’e kadar en az Kırkbir (41) baskısı gerçekleşen Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitap, günümüze kadar en çok çevrilen ve yayımlanan yabancı kitaplar arasına girmiştir. Yayımlandığı devirde Türk aydını ve Türk bürokrasisi, bu kitabının içerdiği fikirleri, ülkede uygulanması gereken bir eğitim ve kalkınma programı olarak kabul etmiştir. Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserin, çeşitli kaynaklarda Mustafa Kemal Atatürk tarafından askeri okullarda okutulması ve öğrencilere tavsiye edilmesi istendiğinden bahsedilmektedir. Zaman içinde türkiyede Petrovun Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı değerini yitirsede günümüzde yeni baskılarıyla popülerlerllik kazanmıştır. 

Beyaz Zambaklar Ülkesi, Finlandiya’dır. Ama Petrov’un çok iyi bildiği ve uzun süre yaşadığı Finlandiya değil, ideal bir devlet, “vaat edilmiş ülke”, ne olursa olsun gidilmesi gereken mükemmel bir ütopyadır. Yazar Grigory Petrov'un çeşitli aralıklarla çıktığı Finlandiya seyahatlerindeki notlardan oluşan eser, 1800'lerin son döneminde Finlandiya halkının içinde bulunduğu durumu anlatmıştır. Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabında cehaletten kurtulmak için başta Johan Vilhelm Snellman olmak üzere ülkedeki bir avuç Fin aydının verdiği olağanüstü mücadeleyi anlatır.

Kitap, Osmanlı-Türk kadın hareketinin öncülerinden Edebiyatçı Şükufe Nihal Hanım'a Finlandiya'yı gezmesi ve "Finlandiya" adlı kitabını yazması için ilham verdiği söylenmektedir.


27 Nisan 2019 Cumartesi

Damızlık Kızın Öyküsü

Bu hafta yazımızda sizler için Kanadalı yazar Margaret Eleanor Atwood’un ünlü eseri olan “Damızlık Kızın Öyküsü” kitabını seçtik.Öncelikle sizlere biraz Margaret Atwood’tan bahsetmek istiyoruz.

Margaret Eleanor Atwood 1939 doğumlu Кanadalı yazar, şair, eleştirmen, deneme türünde eserler veren bir feministtir. Atwood yazmaya altı yaşında başlamıştır ve 16 yaşına geldiğinde profesyonel olarak yazmak istediğinin farkına varmıştır. 1957 yılında Toronto Üniversite’ne bağlı olan Victoria Üniversitesi’ne başlamıştır. 1961 yılında onur derecesiyle Sanat Bölümünden ve ikinci branş olarak da Psikoloji ve Fransızca bölümlerinden mezun olmuştur.
Yakın tarihin en saygı duyulan kurmaca yazarları arasında gösterilir. Yazar Atwood, edebiyat alanında son derece önemli olan Arthur C. Clarke ve Prince of Asturias edebiyat ödüllerini kazanmıştır. Aynı zamanda Amerikanın en prestijli edebiyat ödülü olan Booker Ödülleri listesinde yer almış, bir ödül kazanmıştır. Daha çok roman yazarı olarak tanınanan Margaret Atwood, aynı zamanda günümüze kadar 15 tane şiir kitabı yayınlamış ve bu alanda da ödül sahibi olmuştur. Şiirlerini gençliğinde ilgi duyduğu efsane ve peri masallarından esinlenerek yazmıştır. Atwood aynı zamanda  amerikada yayınlanan birçok dergide de hikâyeler yazmıştır.

Yazar Margaret Atwood bugünde bahsedeceğimiz “Damızlık Kızın Öyküsü” kitabını 1980'lerdeki siyasal ve sosyal olaylardan esinlenerek yazdığını söyler, "spekülatif kurgunun gerçeğe dönüşebileceğini" vurgular.
Yazar Atwood kitabı yazma sürecini şu sözlerle anlatmıştır. “Kitabı yazmaya 1984 baharında başladım. O dönemde Batı Berlin’de yaşıyordum, Berlin Duvarı halen ayaktaydı. Kitabın adı ilk başta The Handmaid’s Tale (Damızlık Kızın Öyküsü) değil, "Offred"di. İsminin ne zaman değiştiğini günlüğüme not etmişim. 3 Ocak 1985’te, neredeyse 150 sayfası yazılmışken.” Ve şöyle devam etmiştir. “Damızlık Kızın Öyküsü sıklıkla “feminist distopya” olarak anılıyor. Ancak bu terimin doğruluğu tartışılabilir. Tam anlamıyla feminist bir distopyada, tüm erkeklerin kadınlardan daha fazla haklara sahip olması gerekir. Toplum iki katmandan oluşmalıdır: Hakim erkek sınıf ve toplumun dibindeki kadınlar. Oysa Gilead(Giliıd) da pek çok diktatörlük gibi, piramit şeklinde yapılanmış bir hiyerarşiye sahip. Piramidin tepesinde, hem erkek hem de kadın bulmak mümkün; hiyearşinin üstlerine çıkıldıkça erkekler kadınlardan daha fazla yer kaplasa da. Piramidin dibinde de yine hem erkeklere hem de kadınlara rastlamak mümküm. “Damızlık kızlar” ise, bu alt sınıflar içinde bir tür parya konumuna sahip. Doğurganlığa sahip olmak onlara özel bir statü veriyor. Belli özellikleri ile diğerlerinden ayrılan kölelere benzetilebilirler. Rejim katı bir Püritan ahlak kisvesi altında kurulduğundan, bu kadınlar bir zevk nesnesi olarak değil, işlevsel aracılar olarak görülüyorlar.”

Margaret Atwood kitabı yazarken aklındaki üç şeyi şu şekilde anlatır. ”Birincisi, distopya edebiyatına duyduğum ilgiydi. Gençliğimde Orwell’in 1984’ünü, Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sını ve Bradbury’nin Fahrenheit 451’ini okuyarak başlamış ve Harward’daki yüksek lisans eğitimim boyunca devam etmişti bu ilgi. İkincisi, yine Harward’daki dönemimde yoğunlaştığım 17. ve 18. Yüzyıl çalışmalarıydı. Benim atalarımdan pek çoğu da bu dönemlerde yaşamıştı. Üçüncü unsur, benim gibi 1939’da, II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden birkaç ay sonra doğan biri için hiç şaşırtıcı değil: Diktatörlüğün yapısına ve nasıl işlediğine dair bir merak.”

Yazar Margaret Atwood’un sözleri, Damızlık Kızın Öyküsü’nün Folio Society’den çıkan illüstrasyonlu özel edisyonu için yazdığı giriş metninden alınmıştır.

Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bir distopya, ancak onu distopya olmaktan çıkarıp gerçeğe bir adım daha yaklaşmasını sağlayan birkaç özelliği var. Romanın ana zamanını oluşturan “şimdi”den önce kahramanın ailesiyle birlikte “normal” hayat sürdüğü anlatılıyor. Yazarın kurduğu distopik dünyanın adım adım değişiklerle meydana gelmiş olduğu düşüncesi ve tarih belirtilmemiş olsa da, bir tür günce biçiminde yazılmasından dolayı okuyucu kahramanla empati kurup onun gözünden distopyanın korkunçluğunu en yalın haliyle görebiliyor. Geçmişte kalan “normal” hayat, anlatıcı kadın “Fredinki” nin zihninden zaman zaman geri dönüşlerle aktarılıyor. Bu geri dönüşler okuyucuyu şimdinin ağırlığına ikna ediyor. Fredinki, yeni kurulan düzende kocasının, kızının, annesinin yaşayıp yaşamadıklarını, nerde olduklarını bilmez, eğer yaşıyorlarsa onun yapacağı bir hata yüzünden ölebilecekleri korkusunu hep taşır. Ülkede sistem değiştiğinde üçü –Fredinki, kızı ve kocası– bir kaçış planı yapmış, korku içinde evlerini terk edip sınıra doğru yola çıkmışlar, ancak başarılı olamamışlardır. Fredinki, yeni sistemde kurulan hiyerarşinin bir parçası olarak çocuk doğurmak üzere komutanlara tahsis edilen “damızlık kız” olmuştur.



20 Nisan 2019 Cumartesi

Otostopçunun Galaksi Rehberi

Bu hafta yazımızda sizler için İngiliz yazar Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı kitabını seçtik. Öncelikle sizlere biraz Douglas Adams’dan bahsetmek istiyoruz.

Douglas Adams 1952-2001 yılları arasında yaşamış İngiliz bilimkurgu yazarıdır. Yazar Adams lisans eğitimini İngiliz Edebiyatı üzerine yapmıştır. Pek çok meslek denemiş, hatta bir ara ünlü BBC yapımı Dr. Who dizisinde yapımcılık ve senaryo editörlüğü yapmıştır. Eserlerinde gündelik yaşamı hicveden bir stili olan Adams çok çalışkan olmaması ile bilinir.
Douglas Adams’ın bugün bahsedeceğimiz kitabı ise ilk olarak 1978’de The Hitchhiker's Guide to the Galaxy (Otostopçunun Galaksi Rehberi) adlı radyo oyunu olarak yayımlanmıştır.
Oyun, daha sonradan Adams tarafından kitap haline getirilmiştir. 

Otostopçunun Galaksi Rehberi beş kitaptan oluşan bir bilimkurgu serisidir. Absürt olayları, ilginç karakterleri, değişik espri anlayışı ve eleştirel yazımı ile yazıldığı ilk günlerden beri her yaştan okuyucuyu etkilemiş ve bir çok okuyucunun gözde kitabı konumuna gelmiştir. Bir röportajında Adams, bir gece kamp kurduktan sonra bölgeye ait bir otostopçu rehberini incelemiş ve daha sonra yıldızları seyretmeye başlamıştır. Otostopçunun Galaksi Rehberi'ni yazmak o anda aklına gelmiş ve ilk notlarını orada almıştır.

Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı serinin ilk kitabı, Arthur Dent adındaki sıradan bir İngiliz karakterin, Ford Prefect adındaki bir uzaylıyla beraber bir Vogon inşaat gemisine otostop çekerek dünyadan kaçmasıyla başlar. Ancak vogonlar tarafından tespit edilen ikili, Vogon gemisinden atılırlar. Kitapta Ford'un yarı kuzeni ve part-time Galaktik Başkan Zaphod Beeblebrox, çaldığı Altın Kalp adlı uzay gemisiyle Arthur'la Ford'u ölümden kurtarır. Arthur gemide Marvin adındaki androidle tanışır. Marvin, Altın Kalpte çalışan ve yaşamaktan çok sıkılmış depresif bir robottur. Gemide aynı zamanda Trillian adlı Arthur'dan başka yaşayan tek insan olan bir kadın vardır.  Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı seri, ekibin "Mutlak Cevabın Sorusu"nu ararken karşılaştıkları maceralarla devam eder.

BBC'de bir radyo programı olarak doğan eser, daha sonra sahne gösterisine, kitap serisine, televizyon dizisine, çizgi roman ve hatta bir havlu serisine bile uyarlanmıştır. Bu uyarlamaların çoğunu Yazar Douglas Adams bizzat kendisi yapmıştır. Yazar Adams, her uyarlamada hikâyeyi biraz daha değiştirmiştir, bu nedenle de uyarlamalarda birbiri arasında tutarsızlıklara rastlanılsa da asıl hikâye hep aynı kalmıştır.

Ünlü yazar Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı kitap serisindeki elektronik cep rehberi, yazıldıktan onlarca yıl sonra bugünün internet dünyasında Wikipedia gibi bireysel katılımla geliştirilen ansiklopedi, sözlük ve forum niteliğindeki platformlara fikir öncülüğü etmiştir. Yazar Adams, internet ortamında yayılacak olan bu tip platformların çoğunun atası sayılan “h2g2” adlı web sitesini 1999 yılında hayata geçirmiştir. Otostopçunun Galaksi Rehberi’ne adını veren cep rehberinin gerçek hali olması planlanan site, aradan yıllar geçmesine rağmen hala aktiftir. 

Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı romanın içerisinde geçen rehber, evrenin sonsuz kaynaklarını inceleyen uzay gezginleri tarafından gelen bilgilerle zenginleştirildiği için milyonlarca içerik, bilgi ve yazı barındıran günümüz kaynaklarından farklıdır. Dünya başlığı Otostopçunun galaksi rehberinde iki kelime ile açıklanmaktadır. Bu "Çoğunlukla Zararsız” olarak belirtilmektedir.



13 Nisan 2019 Cumartesi

Biz

Bu hafta yazımızda sizler için ünlü Rus Yazar Yevgeniy İvanoviç Zamyatin’in “Biz” adlı kitabını seçtik. 
Öncelikle sizlere biraz Yevgeniy Zamyatin’den bahsetmek istiyoruz.
Yevgeniy Zamyatin, 1884-1937 yılları arasında yaşamış Rus edebiyatçı ve oyun yazarıdır. Dünyanın ilk ve en büyük sosyalist devletinin kurulmasını sağlayacak olan Ekim Devrimi sonrası döneminin en parlak ve kültürlü dehalarından birisidir. Yazar Zamyatin “Biz” romanını Rus Devrimi öncesi dönemin baskıcı monarşik yapısı ve ekonomik çöküşünden etkilenerek eleştirel, anti ütopik ve kötücül bir dünya görüşüyle yazdığı söylenmektedir.
Yevgeni Zamyatin kitaplarını eleştirel bir dille yazdığı için Çarlık Rusyası'nın ve Bolşevik iktidarının sevilmeyen adamıdır. Öyle ki Zamyatin’in “Biz” eseri yazılmasının ardından Elli yıl sonra 1988 yılında Rusçaya çevrilmiş ve yayınlanmıştır. Hayatını yalnızca doğru bildiklerini anlatmaya adayan Zamyatin, en iddialı kitabı “Biz” eseri ile bilinir.

George Orwell ve Aldous Huxley gibi yazarların öncüsü ve esin kaynağı olduğu söylenen Zamyatin, yazdığı “Biz” eserinde bütüncüllük yani diktatörlükvari yönetim tehlikesini işaret ederek, anti-ütopyayı radikal bir eleştiri silahına dönüştürmüştür. 
Bütünlüklü, bitmiş bir topluma karşı olan Zamyatin “Biz” romanında, diktatörlük yönetimindeki bir toplumun olumsuzluklarını anlatır. (26) Yirmialtıncı yüzyılda geçen “Biz” de insan doğadan ve kendi ‘ben’liğinden koparılmış, ‘Biz’leşerek teknolojiye ve bürokratik devlete teslim olmuştur. ‘Biz’ hâline getirilerek toplumun sıradan bir parçası halini almıştır. Romanda kişisellik yoktur… İnsanların adları değil, numaraları vardır. Saydam, cam duvarların arkasında yaşayan insanların her dakikası devletçe belirlenmekte, denetlenmektedir. “Biz” romanında erkek ve dişi numaralar yalnızca, izin belgeleriyle önceden belirlenmiş saatlerinde birbirlerini ziyaret ettikleri zaman perdeleri indirme hakkına sahiptirler. Biz” kitabında Zamyatinin yarattığı toplum oldukça gelişmiş bir toplumdur, hatta kitabın geçtiği zamanda dünya dışına yolculuk yapmak bile öngörülmüştür. AncakBiz” romanında tanımlanan dünya idealize edilebilecek bir ütopya değil, karanlık bir dünyadır.


Yevgeniy Zamyatin'in ünlü romanı Biz, sonradan kendi tarzında yazılan yapıtlar için prototip olacak distopik bir romandır. Zamyatin'in Biz romanını farklı kılan şey otoriterliğe bakış açısındaki entelektüel inceliktir.

Bülent Somay'a göre “Zamyatin’in getirdiği tartışma, düşünen ve hayal eden insan için özgürlük ve mutluluğun özdeş kavramlar olduğudur. Zamyatin’de özgürlük mutsuzluğa gebe olmak zorunda değildir.
Zamyatin’in ütopyası kesintisiz bir mücadeledir, bugüne daima yarının gözüyle bakarak, kendi kurduğunu, kurumlaşmaya başladığı andan itibaren yeniden yıkarak sürdürülen bir mücadele. Ütopya, Zamyatin için bir ufuktur, ona sürekli olarak yaklaşır, ancak varılamaz. Somay’ın değişiyle söylersek ‘Vardık’, teslim olmaktır.”




6 Nisan 2019 Cumartesi

Fahrenheit 451

Bu yazımızda sizler için ünlü Amerikalı yazar Ray Bradbury’nin başyapıtı Fahrenheit 451 adlı kitabı seçtik. Öncelikle biraz yazar Ray Bradbury’den bahsetmek istiyoruz.

1920 doğumlu ünlü yazar Ray Bradbury, 92 yıllık hayatına toplamda 500’e yakın öykü, senaryo, şiir ve roman sığdırmıştır. Bradbury’nin tanınmasını sağlayan Fahrenheit 451 kiralık bir daktilo ile bodrumda bulunan bir kütüphanede yazılmıştır. Yazarın en ünlü eseri olan Fahrenheit 451, 9 kısa öyküden oluşmuştur. Eser, ilk olarak bölüm bölüm Galaxy Magazine’de yayınlanmıştır.

Bradbury’nin kitabı yazmaya karar verme ve yazım süreci de içinde çok farklı bir hikâyeyi barındırmıştır. Ray Bradbury, bir gece vakti arkadaşıyla beraber yolda yürürken bir polis memuru tarafından durdurulmuştur. Polis, onlara ne yaptıklarını sorduğunda Bradbury “Ayaklarımızın birini diğerinin önüne koyuyoruz” diye cevap vermiştir. Polis memuru aynı soruyu tekrar sorduğunda ise “Havayı soluduklarını, konuştuklarını, tartıştıklarını ve yürüdüklerini” söylemiştir. Memur, “Demek yürüyorsunuz, peki sadece yürüyor musunuz?” diye sorduğunda ise Bradbury bu soruyu başıyla onayladıktan sonra polis memuru, “Pekâlâ, bir daha yapmayın!” demiş ve uzaklaşmıştır. İki arkadaşın medeni bir eylem karşısında yaşadıkları bu olaydan sonra Bradbury, yürümenin yasak olduğu ve gelecek zamanda geçmesini planladığı “Yaya”yı yazmaya karar vermiştir. Yaya, Bradbury’nin Fahrenheit 451 kitabına vermek istediği ilk isimdir.
Başına gelen bu olay zamanla, önce bir itfaiyeci hikâyesine, ardından da Bradbury iyi bir üniversiteye gidemediği için vaktini bolca geçirdiği kütüphanelerden ve kitaplardan yola çıkarak umulmadık bir esere dönüşmesine yol açmıştır. Ray Bradbury, Fahrenheit 451’in yakaladığı başarıyı ise hü hefnir borçludur. 
Dönemin politik ortamından dolayı yazıyı basacak bir dergi bulamadığı zamanlarda, ünlü erkek dergisi Playboy’un sahibi Hugh Hefner karşısına çıkmış ve yayınlamak üzere kitabı satın almıştır. O dönem için büyük bir cesaret örneği olan bu hareket, Bradbury’i de dünya edebiyatına kazandırmıştır.

Fahrenheit 451 kitabında, yaratılan dünyada itfaiyeciler yangını söndürmüyor, onun yerine kitapların yakılmasına neden oluyorlar. Kitabın ismi yani Fahrenheit 451 de, kitap kâğıtlarının yanma derecesinden yola çıkılarak verilmiştir.
 Ray Bradbury kitapta Montag adlı itfaiyecinin sanatla ilgilenen Beatty ile tanışmasını ve Beatty’nin Montag’ta bıraktığı izleri bizlere Montag’ın bakış açısıyla sunuyor. Günümüz toplumuna dolaylı yoldan sert bir eleştiride bulunan Fahrenheit 451, büyük televizyonlu ama kitapsız bir dünyanın toplum üzerindeki değişikliklerini göstererek de geleceğe ışık tutmuştur.

Kitapların yakıldığı, insanların totaliter rejim tarafından yönetildiği coğrafya; Orta Çağ’daki skolastik düşünce yapısı ile de büyük benzerlikler gösterir. Her iki dönemde de kitaplar yakılmış. Kitapların yakılması insanların bilgisizliğine yol açmış, bilgisiz insanlar da diktatörler tarafından kolayca yönetilmiştir. Ray Bradbury, kitap yakanlarla kitap okumayanlar arasında ironik bir bağ kurmuş, kitaptan ve bilgiden yoksun kitlelerin totaliter rejim tarafından kolaylıkla yönetileceğini ustalıkla aktarmıştır.


Ray Bradbury, Fahrenheit 451’de distopya,  cyberpunk ve bilimkurgu ögelerini, totalitarist bir coğrafya ile birleştirerek okuyucuya sürükleyici ve öğretici bir anlatım sunmayı başarmıştır. Öyküyü, Montag adlı baş karakterin yorumlarıyla anlatarak da kitapların yakıldığı bir dünyadaki insanların düşüncelerini, bu ünlü eser okuyucuya doğrudan aktarmıştır.

Amerikan edebiyatının önemli isimlerinden Ray Bradbury’nin başyapıtı diyebileceğimiz Fahrenheit 451, çok önemli bir distopya ürünüdür. Aynı adla 1966 yılında sinemaya uyarlanarak ününe ün katmıştır, Türkiye'de Değişen Dünyanın İnsanları olarak gösterime sunulan kitapta teknolojisi gelişmiş bir toplumun gerilemeye yüz tutmuş sanatına ve insanlığına ayna tutmaktadır.




KİTABI SATIN AL

Beyaz Gemi

Bu hafta yazımızda sizler için ünlü Kırgız edebiyatçı Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi adlı kitabını seçtik. Öncelikle sizlere biraz Cengiz Ay...